Aşağıda, Goenka'nın 20 Ağustos 2000, Salı günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda Milenyum Dünya Barış Zirvesi katılanlarına yaptığı konuşmanın tam metnidir.
Barış için Evrensel Spiritüellik - S. N. Goenka
Tarih: 29 Ağustos 2000Aşağıda, Goenka'nın 20 Ağustos 2000, Salı günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda Milenyum Dünya Barış Zirvesi katılanlarına yaptığı konuşmanın tam metnidir.
Karanlık olduğunda, ışığa gerek olur. Bugün şiddetli çatışma, savaş ve adam öldürmekten kaynaklanan çok fazla acıyla dünya, fena halde barış ve huzura ihtiyaç duyuyor. Bu, dini ve spiritüel liderler için büyük bir zorluk. Bu zorluğu kabul edelim.
Her dinin bir dış şekli ya da kabuğu ve içinde özü ya da esası vardır. Dış kabuk ayinleri, ritüelleri, seramonileri, inançları, mitleri ve doktrinleri içerir. Bunlar dinler arasında çeşitlilik gösterir. Ama bütün dinlerde ortak olan bir iç öz vardır: ahlaki ve yardımsever, disiplinli ve sevgi dolu saf zihin, şefkat, iyi niyet ve hoşgörü evrensel öğretileri. Bu, dini liderlerin vurgulaması ve din yanlılarının uygulamaları gereken ortak paydadır. Bütün dinlerin özüne uygun önem verilir, yüzeysel yanlarına daha fazla hoşgörü gösterilirse, çatışma en aza indirilebilir.
Herkes inancını açıkça söylemek ve icra etmekte özgürdür. Ancak bunu yaparken dininin özünü uygulamayı görmezden gelmemeye ve başkalarını, dini uygulamalarıyla rahatsız etmemeye ve diğer inançları aşağılamamaya dikkat etmek zorundadırlar.
Verilen bu inanç çeşitliğinde farklılıkların nasıl üstesinden geleceğiz ve barış için somut bir plana ulaşabileceğiz? Buda'ya, aydınlanmış kişiye sıkça farklı görüşlerden insanlar yaklaşırdı. Buda, onlara şöyle derdi: ''Farklılıklarımızı kenara koyalım. Ne üzerinde hemfikir olabileceğimize önem verelim ve bunu uygulamaya koyalım. Neden kavga olsun?'' Bu bilge öğüt bugün hala değerini koruyor.
Binlerce yıldır birçok farklı felsefe ve spiritüellik ekolünün çıktığı antik bir topraktan geliyorum. Münferit şiddet olaylarına rağmen ülkem barışı içinde yaşanabilineceğine örnek olmuştur. Bu topraklar, 2300 yıl önce imparatorluğu bugünkü Afganistan'dan Bangladeş'e kadar uzanan Büyük Aşoka tarafından yönetiliyordu. Onun topraklarında bu şefkatli hükümdar, taş üstüne kazınan fermanlarda bütün inançlara saygı gösterileceğini ilan etmişti. Bunun sonucunda da bütün spiritüel geleneklerin inananları kendilerini onun idaresi altında güvende hissetmişlerdi. İnsanlardan ahlaklı bir hayat sürmelerini istemişti, anne babalarına ve büyüklerine saygı göstermelerini ve öldürmekten kaçınmalarını istemişti. Tebasına öğütlediği sözler bugün hala geçerliğini koruyor.
Kişi sırf kendi dinini değerli görüp diğer dinleri kınamamalıdır. Tersine, farklı nedenlerle diğer dinleri onurlandırmalıdır. Böyle yaparak kendi dininin büyümesine ve başkalarının dinlerine de hizmet etmeye yardımcı olur. Tam tersi gibi davranarak kişi kendi dininin mezarını kazar ve diğer dinlere de zarar verir. Kendi dinine saygı gösteren ve diğer dinleri kınayan biri bunu, şöyle düşünerek dinine inancından yapıyor olabilir: ''Dinimi yüceltiyorum.'' Ama eylemleri kendi dinini daha ciddi bir şekilde yaralar. Anlaşma iyidir. Hepimiz dinleyelim. Başkaları tarafından ifade edilen doktrinleri dinlemekte istekli olalım. (Rock Edict12)
İmparator Aşoka, görkemli bir hoşgörü içinde yaşama ve barışçıl sentez geleneğini temsil eder. Bu gelenek bugün hükümetler ve hükümdarlar arasında yaşıyor. Bir örnek, kendi dinini bütün adanmışlık ve titizlikle uygularken kiliseler ve diğer inançlar için tapınaklar yapılması için arazi bağışlayan, asil Umman kralı. Böyle şefkatli hükümdarların ve hükümetlerin gelecekte dünyanın dört bir yanında birçok yerde ortaya çıkacağına eminim. Dendiği gibi: ''Barıştırıcı kimse kutsanmıştır; onlar, Tanrının çocukları olarak adlandırılacaklardır.''
Kendini şiddete adamış kimsenin öncelikle kendi dostlarını ve akrabalarını inciteceği çok açıktır. Bunu çok doğrudan hoşgörüsüzlükleriyle ya da dolaylı olarak eylemlerine şiddetli bir cevapla provoke ederek yapabilirler. Öte yandan şöyle denir: ''Bağışlayıcı olan kutsanmıştır, onlar rahmet alacaklardır.'' Bu, doğanın kanunudur. Buna emir de Tanrının yolu da denebilir. Buda şöyle demiştir: ''Düşmanlık düşmanlıkla değil, sadece onun tersiyle yok edilebilir. Bu, ebedi Damma'dır, spiritüel kanun. Hindistan'da Damma denilen şeyin Hinduizmle, Budizmle, Jainizmle, Hristiyanlıkla, islamla, Musevilikle, Sihizmle ya da başka bir ''izm''le hiçbir ilgisi yoktur. Bu, basit bir gerçekliktir: Başkalarına zarar vermeden önce, zihinsel olumsuzluk üreterek önce kendine zarar verirsin. Olumsuzluğu ortadan kaldırmakla kendi içinde huzuru bulabilir ve dünyada barışı güçlendirebilirsin.
Dünya Barışı için Zihin Huzuru
Adını anmaya değer her din, inananlarının, zihinleri üzerinde hakimiyet kazanmaları ve kalp temizliğine sahip olmaları için ahlaki, etik bir yaşam sürmelerini ister. Bir gelenek bize şöyle der: ''Komşunuzu sevin.'', diğeri ''Selamün aleyküm'' der, ''Barış üzerinize olsun.'' Bir başkası Bhavatu sabbamangalam or Sarve bhavantu sukhinah, der; ''Bütün varlıklar mutlu olsun.'' İncil'de, Kuran'da ya da Gita'da olsun, metinler barış ve dostluk çağrısı yapar. Mahavir'den İsa'ya, dinlerin bütün büyük kurucuları hoşgörü ve barış timsali olmuşlardır. Ama dünyamız sıkça din ve mezhep sürtüşmeleriyle, hatta savaşla idare ediliyor. Çünkü biz dinin sadece dış kabuğuna önem gösteriyoruz, özünü görmezden geliyoruz. Sonuç, zihinde sevgi ve şefkat eksikliği.
Bireyler barış içinde olmazsa dünyada barış olamaz. Ajitasyon ve barış aynı anda var olamaz. İç barışa ulaşmanın bir yolu Vipassana ya da içgörü meditasyonudur; dini olmayan, bilimsel, sonuç odaklı kendi kendini gözlemleme ve gerçekliğin realizasyonu. Bu tekniği uygulamak zihin ve bedenin nasıl etkileşim içinde olduğuna dair deneyimsel bir anlayış getirir. Zihinde nefret gibi bir olumsuzluğun ortaya çıktığı her an, bu bedende hoş olmayan duyumları tetikler. Zihin bencil olmayan sevgi, şefkat ve iyi niyet ürettiği her zaman da bütün beden hoş duyumların akışına sahip olur. Vipassana uygulaması aynı zamanda zihinsel eylemin, her fiziksel ve sözel eylemin önünde vuku bulduğunu ortaya çıkarır. Zihinsel eylem, o fiziksel ya da sözel eylemin iyi ya da kötü olup olmadığını belirler. En önemlisi zihindir. O yüzden zihni barışçıl ve saf yapmanın pratik yöntemlerini bulmak zorundayız. Bu yöntemler, bu Dünya Barış Zirvesi'nden çıkan ortak deklerasyonun etkinliğini büyütecektir.
Antik Hindistan, dünyaya iki uygulama verdi. Biri, beden sağlığını korumak için yoga duruşlarının (Asanaların) fizisel egzersizleri ve nefes kontrolü (Pranayama). Diğeri zihin sağlığını korumak için Vipassana zihinsel egzersizleri. Herhangi bir inanca bağlı bir insan bu iki yöntemi de uygulayabilir ve uygular. Aynı zamanda kendi dinlerini de barış ve uyum içinde uygulayabilirler. Çatışmanın genel bir kaynağına sebep olan din değiştirmeye gerek yoktur.
Toplumun huzurlu olabilmesi için daha fazla üyesi huzurlu olmalıdır. Liderler olarak bir örnek oluşturmak, ilham kaynağı olmak sorumluluğumuz var. Bir bilge zamanında şöyle demişti: ''Dengeli bir zihin başkalarının dengesiz zihnini dengelemek için gereklidir.''
Daha genel olarak barışçıl bir toplum doğal ortamında huzur içinde yaşamanın bir yolunu bulacaktır. Hepimiz çevreyi korumak, çevreyi kirletmeyi durdurmak gerektiğini anlıyoruz. Bizi bu anlayışa uygun eylemde bulunmaktan alıkoyan şey, cehalet, zalimlik ve açgözlülük gibi zihinsel kirleticiler stoğudur. Bu kirleticileri ortadan kaldırmak, insanlarla onun doğal çevresi arasında dengeli, sağlıklı bir ilişkiyi oluşturacağı gibi, insanlar arasında barışı da yükseltecektir. İşte din çevresel korumayı böyle büyütür.
Şiddetsizlik: Din Tanımında Anahtar
Dinler arasında mutlaka farklılıklar vardır. Ancak bu Dünya Barış Zirvesi'nde toplanarak bütün bu büyük dinlerin liderleri barış için çalışmak istediklerini göstermişlerdir. Öyleyse barış, ''evrensel dinin'' ilk şartı olsun. Hep beraber öldürmekten kaçınacağımızı, şiddeti kınayacağımızı deklare edelim. Ayrıca siyasi liderleri ısrarla, barış ya da savaş getirmekteki hayati rollerine dayanarak bu deklarasyona katılmaya çağırıyorum. Buraya katılsınlar ya da katılmasınlar, en azından şunu beyan edelim: Şiddete ve öldürmeye göz yummak yerine, bu eylemleri, özellikle din adına işlenen şiddeti koşulsuz olarak kınadığımızı beyan edelim.
Bazı dini liderler kendi inançları adına işlenen şiddeti kınama bilgeliği ve cesaretine sahip olmuşlardır. Özür dileme ya da geçmişteki şiddet ve cinayetlerden pişman olma eylemleri içeren farklı felsefi ve teolijik görüşler olabilir. Geçmişte işlenen şiddeti tanımak, onun yanlış olduğunu ve gelecekte bir daha işlenmeyeceğini ifade eder.
Birleşmiş Milletler'in himayesinde, şiddetsizliği vurgulayan ve şiddet ve cinayeti onlaylamayı reddeden bir din ve spiritüellik tanımı yapalım. İnsanlık için dini barışla eşanlamlı tanımlayamamaktan daha büyük bir talihsizlik olamaz. Bu zirve, Birleşmiş Milletler'in onayıyla bir ''evrensel din'' ya da ''şiddetten arınmış bir spiritüellik'' kavramı önerebilir.
Bu zirvenin, dünyanın ilgisini dinin gerçek amacına odaklamaya yardımcı olacağından eminim.
Din bizi ayırmaz;
Barış ve kalp temizliğini öğretir.
Bu tarihi zirvenin organizatörlerini vizyon ve çabaları için kutluyorum. İnsanlığa din ve spiritüelliğin barışçıl bir geleceğe götürdüğü umudunu vererek, barış için çalışma olgunluğuna sahip dini ve spiritüel liderleri de kutluyorum.
Bütün varlıklar nefretten kurtulsun ve mutlu olsunlar.
Barış ve uyum kazansın.